Yerel Seçimler ve Otokratik Rejim: Kent ve Çevre Üzerindeki Etkileri
Yerel Seçimler ve Otokratik Rejim: Kent ve Çevre Üzerindeki Etkileri
A
Ahmet Berk Özerk·
31 Mart 2019 yerel seçimleri, otokratik rejimin yerel yönetimlerdeki müdahaleleri, kentsel rant ve çevre tahribatı bağlamında inceleniyor. Demokrasi, sürdürülebilir kentsel planlama ve toplumsal direncin önemi vurgulanıyor.

31 Mart 2019 yerel seçimleri, merkezileşme ve otoriterleşme politikaları çerçevesinde, ekonomik ve sosyal kriz koşullarında gerçekleşecek. Olağanüstü hâl koşullarında yapılan anayasa değişikliği, 24 Haziran seçimlerinden sonra yürürlüğe girerek otokratik rejimin fiilen devreye girmesine yol açtı. Bu süreçte algı yönetimiyle rejim halka benimsetilmeye çalışılıyor.

Otokratik Rejimin Yerel Yönetimlere Müdahalesi

  • Yerel yönetimlerin merkezi hükümet tarafından devre dışı bırakılması
  • Yargı bağımsızlığının ortadan kaldırılması
  • Üniversitelerin bilimsel özerkliğinin yok edilmesi
  • Toplumsal muhalefet ve meslek kuruluşlarına artan baskı

Bu ortam, yaklaşan ekonomik krizin yaşam koşullarını daha da ağırlaştırıyor.

Seçimlerin Toplumsal Muhalefet İçin Önemi

Otokratik rejimin hâkim olduğu bir dönemde yapılacak yerel yönetim seçimleri, toplumsal muhalefetin ilk sınavı niteliğinde. Bu yüzden 31 Mart 2019 yerel seçimleri Türkiye’nin geleceği için kritik bir dönemeçtir.

Küresel ve Yerel Ekonomik Dinamikler

Küreselleşme ve neo‑liberal dönüşüm sürecinde kapitalizm, kentsel alanları sermaye üretim aracı olarak konumlandırdı. Türkiye’de de yeni yapılanma dinamiklerine uygun olarak kentsel rant kamu yararı yerine merkezi ve yerel yönetim politikalarının önceliği haline geldi.

Siyasi İktidarın Kentsel Politikaları

  • 16 yıldır iktidarın, egemen sermaye sınıflarıyla iş birliği içinde ekonomik sürekliliği sağlamaya odaklanması
  • Kentsel ve kırsal alanda yapılaşmanın önünü açan yasal düzenlemeler getirilmesi
  • Sermaye gruplarının mevcut iktidarın adaylarını destekleyici demeçler vermesi

Planlı Olmayan Yapılaşma ve Çevre Sorunları

Geçmişte merkezi ve yerel iktidarlar, plansız yapılaşmaya göz yummuş ve bu alanlar yeni yatırım hedefi haline gelmiştir. Kent merkezlerinde ve kırsal alanlarda:

  • Kamusal alanların satışı (yeşil alanlar, doğal sitler vb.)
  • Kentsel rantın kamu yararı yerine özel çıkarlar için kullanılması

Bu süreç, kent ve çevre suçları olarak nitelendirilebilecek büyük rant tesislerinin yasallaştırılmasıyla sonuçlandı.

2012 Yılındaki 6360 Sayılı Kanun ve Merkeziyetçilik

  • Büyükşehir sayısının artırılması ve İl Özel İdarelerinin kaldırılması
  • Köy muhtarlıklarının tüzel kişilikten çıkarılarak mahalleye dönüştürülmesi
  • Köylülerin ortak mallarını ve meralarını kaybetmesi

Bu düzenlemeler, Anayasa’nın 127. maddesine aykırı olarak merkezi idareye bağlı bir yönetim anlayışını pekiştirdi.

Çevresel ve Afet Riskleri

  • Planlı olmayan yapılaşma, kentleri deprem ve diğer afetler karşısında güvencesiz hâle getirdi.
  • Bütüncül bir yaklaşım olmadan, afet riskini azaltacak gerçekçi projeler üretilmedi.

İmar Affı ve İmar Barışı

İktidar, oy kaygısıyla “imar barışı” adı altında imar affı çıkararak:

  • Yurttaşların can ve mal güvenliğini tehlikeye atması
  • Kaçak yapılaşmanın yeniden teşvik edilmesi

Yerel Yönetimlerin Özerkliğine Yönelik Baskılar

  • Belediye bütçelerine el konulması ve kurumların işlevsizleştirilmesi
  • Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile yerel yönetimlerin mali ve idari yapılarının değiştirilmesi

Öneriler

Yapılı çevrenin sağlıklı, sürdürülebilir ve kamu yararını gözeten politikalar çerçevesinde üretilmesi, korunması ve kullanılması:

  • Kamu yönetimi, merkezi ve yerel yönetimler, meslek kuruluşları ve tüm kesimlerin ortak sorumluluğudur.

Bu bağlamda:

  1. Kentlerin yeniden üretici niteliği vurgulanmalı, kültürel üretim alanı olarak kimlikli ve yaşanabilir hâle gelmelidir.
  2. Yerel yönetimlerin demokratikleşmesi ve özerkliğinin güçlendirilmesi sağlanmalıdır.
  3. Doğal ve çevresel kaynakların korunması için uzun vadeli çevre politikaları geliştirilmelidir.
  4. Tüm yurttaşların eşit oranda kaynak kullanımına erişimi temin edilmelidir.

Demokratik işleyiş ve adaletin toplumsal talep haline geldiği bir ortamda, eşitliğe dayalı, temel hak ve özgürlüklere saygılı bir ülke hedefiyle, özerk yerel yönetimlerin etkinliğinin artırılması için bütün ilgili kesimler birlik ve dayanışma içinde hareket etmelidir.