Berk Özerk

Kişisel bloguma hoş geldiniz.

Kuraklık ve Sel Arasında Sıkışan Kent: Balıkesir İçin Suya Saygı Zamanı
Kuraklık ve Sel Arasında Sıkışan Kent: Balıkesir İçin Suya Saygı Zamanı
A
Ahmet Berk Özerk·
Balıkesir’de artan kuraklık ve ani yağışların yol açtığı sel riskleri, su yönetimi ve sürdürülebilir kentsel tasarım ihtiyacını gözler önüne seriyor. Şehrin su kaynaklarıyla barışık bir gelecek inşa etmek için mimarlık, mühendislik ve toplumsal bilinç bir arada.

İklim krizi artık uzak bir olasılık değil; kapımızda. Kurak geçen ayların ardından gelen ani yağışlar, şehirlerimizde sel felaketlerine yol açıyor. Balıkesir de bu iklim dengesizliğinin tam ortasında. Barajlar alarm veriyor, kırsalda susuz kalan tilkiler ve kirpiler artık şehir içinde dolaşıyor. Doğa bize sessiz ama net bir mesaj veriyor: “Artık dayanacak halim kalmadı.”

Sel ve Kuraklık Arasındaki Çelişki

Şehrin ortasından geçen Çay Deresi, değişken doğa koşullarında kritik bir rol oynuyor. Karesi ilçesindeki Çay ve Ege Mahalleleri, sel tehlikesine en açık bölgeler. Bu dereyi yalnızca estetik bir rekreasyon alanı olarak değil, aynı zamanda bir sel koruma hattı olarak yeniden düşünmek zorundayız.

Uzman Görüşleri

Uzman Mühendis Kadir Aydın Değirmenci’nin uyarıları bu noktada dikkate değer:

  • Havzanın büyüklüğü ve su akış dinamikleri göz önüne alındığında, Altıntaş ve Kabakdere bölgelerine mutlaka sel kapanları yapılması gerekiyor.
  • Sel kapanları, suyun kent içine taşkınla değil, dengeyle girmesini sağlayarak hem güvenliği hem de yaşam kalitesini artırır.
  • Değirmen Boğazı gibi doğal su yapılarıyla desteklenen, doğayla barışık rekreasyon alanları oluşturulabilir.

Mimarlık ve Suya Saygı

Mimarlık artık sadece bina yapma işi değil; doğayı anlama, suya saygı duyma ve kenti ekolojiyle barıştırma sorumluluğudur. Bu bağlamda:

  1. Su yönetimi stratejileri (sel kapanları, yağmur suyu toplama sistemleri) projelere entegre edilmeli.
  2. Kentsel yeşil altyapı (yeşil çatı, permeabel zemin) suyun doğal süzülmesini destekler.
  3. Çay Deresi çevresi, hem sel riski azaltıcı hem de halkın kullanımına açık bir çok işlevli alan olarak tasarlanabilir.

Bir Çağrı

Balıkesir için geç değil, ama zaman daralıyor. Şimdi bir karar vermeliyiz:

  • Suyu düşman gibi görmek mi, yoksa onunla barışarak kenti yeniden inşa etmek mi?
  • Mimarlık, mühendislik ve toplumsal bilinç bir araya gelerek sürdürülebilir bir su yönetimi modeli oluşturmalı.

Suya saygı, sadece bir çevre sorunu değil; gelecek nesillere daha güvenli, yaşanabilir ve dirençli bir şehir bırakma sorumluluğudur.

Balıkesir için suyla barışık bir gelecek inşa etmek artık bir seçenek değil, bir zorunluluktur.

Ata Emre Akman Parkı Açıldı: Adalet ve Toplumsal Bilinç İçin Bir Adım
Ata Emre Akman Parkı Açıldı: Adalet ve Toplumsal Bilinç İçin Bir Adım
A
Ahmet Berk Özerk·
Karesi Belediyesi, genç bir hayatın anısını yaşatmak ve adalet sistemine dikkat çekmek amacıyla Ata Emre Akman Parkı’nın açılışını gerçekleştirdi.

Ata Emre Akman Parkı’nın Açılışı

26 Şubat 2025 tarihinde Karesi Belediyesi, ilçede yaşanan trajik bir olayın ardından verdiği sözü yerine getirdi: Ata Emre Akman anısına bir parkın açılışını gerçekleştirdi. Bu park, yalnızca bir yeşil alan değil, aynı zamanda genç bir hayatın anısını yaşatmak ve toplum olarak adalet arayışımızı simgelemek adına atılmış anlamlı bir adımdır.

Olayın Arka Planı

  • Kim? Ata Emre Akman, 20 yaşında üniversite öğrencisi ve motokuryeydi.
  • Ne zaman? 11 Mayıs 2024 tarihinde, sipariş teslimatı sırasında reşit olmayan bir suçlu tarafından bıçaklanarak hayatını kaybetti.
  • Neden? Olay, gençlerin güvenliği ve adalet sistemimizin eksiklikleri üzerine ciddi sorular ortaya çıkardı.

Bu kayıp, sadece ailesini değil, tüm toplumu derinden sarstı ve gençlerin korunması ile adalet sistemimizin güçlendirilmesi gerektiği konusunda farkındalık yarattı.

Parkın Adı ve Anlamı

Belediye Meclisi, Ata Emre Akman’ın anısını yaşatmak amacıyla ilçedeki bir parkın adını “Ata Emre Akman Parkı” olarak değiştirdi.

Açılış Töreni

Açılışta Ata’nın ailesi, belediye meclis üyeleri ve ilçe sakinleri bir araya geldi. Ata’nın babasının duygusal konuşması, adalet sistemindeki eksiklikleri ve genç suçlulara yönelik caydırıcı cezaların artırılması gerektiğini vurguladı.

“Bu park sadece bir anı mekânı değil, aynı zamanda adalet sistemimizin eksiklerini gözler önüne seren bir farkındalık sembolü olacak.” – Ata Emre Akman’ın babası

Toplumsal ve Hukuki Boyut

  • Güvenlik: Gençlerin güvenliği, toplumun ortak sorumluluğu olarak yeniden gündeme geldi.
  • Adalet: Vahim suçlarda caydırıcı cezaların artırılması ve genç suçlulara yönelik reformların yapılması gerektiği vurgulandı.
  • Bilincin Artması: Park, adalet, güvenlik ve toplumsal farkındalığın simgesi olarak konumlandırıldı.

Gelecek Vizyonu

Karesi Belediyesi, sadece fiziksel altyapı inşa etmekle kalmayıp, toplumsal bilinç oluşturarak geleceğe yön vermeyi amaçlıyor. Ata Emre Akman Parkı, bu vizyonun somut bir örneği olarak:

  • Gençlerin güvenliğini artıracak projelere ilham verecek,
  • Adalet sistemindeki eksiklikleri gündeme taşıyacak,
  • Toplumun sorumluluk bilincini güçlendirecek.

Unutmayalım: Daha güvenli ve adil bir toplum inşa etmek hepimizin elinde.


Ata Emre Akman Parkı Açıldı: Adalet ve Toplumsal Bilinç İçin Bir Adım galeri resmi 1
Ata Emre Akman Parkı Açıldı: Adalet ve Toplumsal Bilinç İçin Bir Adım galeri resmi 2
Ata Emre Akman Parkı Açıldı: Adalet ve Toplumsal Bilinç İçin Bir Adım galeri resmi 3
Yaşam Hakkı ve Çevre Düzenlemesi Etkinliği
Yaşam Hakkı ve Çevre Düzenlemesi Etkinliği
A
Ahmet Berk Özerk·
Şehit Necati Gürkaya Parkı’nda düzenlenen etkinlikte kuş yemlikleri, kedi evleri yerleştirildi, çevre temizliği yapıldı ve sürdürülebilirlik bilinci artırıldı.

Yaşam Hakkı ve Çevre Düzenlemesi Etkinliği

Bugün Şehit Necati Gürkaya Parkı’nda (Atatürk Devlet Hastanesi acil girişinin karşısında) Karesi Belediye Başkanı Sayın Mesut Akbıyık, belediye başkan yardımcıları, birim müdürleri, Balıkesir Üniversitesi değerli öğretim görevlisi Sayın Fuat Baş ve sevgili öğrenci arkadaşlarıyla birlikte anlamlı bir çevre etkinliği düzenledik.

Etkinlik kapsamında:

  • Park alanına kuş yemlikleri ve kedi evleri yerleştirildi.
  • Çevre temizliği çalışmaları gerçekleştirildi.

Proje Önerileri ve Sürdürülebilirlik Önlemleri

Fuat Baş projenin uzun vadeli başarısı için şu önlemleri önerdi:

  1. Düzenli Değişim – Kullanılan malzemelerin haftada bir ya da iki haftada bir değiştirilmesi, sistemin işlevselliğini artırır.
  2. Toplumsal Sahiplenme – Mahalle sakinlerinin projeyi sahiplenmesi ve aktif katılımı, sürdürülebilirliği güçlendirir.
  3. Sistematik Görevlendirme – Değişim ve bakım işlemlerinin planlı bir şekilde görevlendirilmesi, süreçlerin verimliliğini artırır.
  4. Eğitim ve Katılım Etkinlikleri – Gençler ve topluluk üyeleri için düzenli atölye ve etkinlikler, farkındalık ve devamlılık sağlar.

Bu adımlar, kuş yemlikleri ve kedi evlerinin uzun vadeli etkisini maksimize edecektir.


Teşekkürler

Proje kapsamında Fuat Baş, öğrenci arkadaşları, Atatürk Mahallesi Muhtarı Zeliha Ölçer, ve Karesi Belediyesi ekipleri büyük bir özveri gösterdi.

Kediler yeni yuvalarına yerleşmiş, kuşlar ise taze yemlerle beslenmeye başladı. Etkinlik, toplumsal dayanışma ve çevre bilincinin güçlenmesine önemli bir katkı sağladı.

“Küçük bir adım, büyük bir fark yaratır.”Fuat Baş

Yaşam Hakkı ve Çevre Düzenlemesi Etkinliği galeri resmi 1
Yaşam Hakkı ve Çevre Düzenlemesi Etkinliği galeri resmi 2
Yaşam Hakkı ve Çevre Düzenlemesi Etkinliği galeri resmi 3
Yaşam Hakkı ve Çevre Düzenlemesi Etkinliği galeri resmi 4
Yaşam Hakkı ve Çevre Düzenlemesi Etkinliği galeri resmi 5
Yaşam Hakkı ve Çevre Düzenlemesi Etkinliği galeri resmi 6
Depreme Karşı Bilinçlenme ve İstanbul Trafiği: Hayatları Kurtarmak Mümkün
Depreme Karşı Bilinçlenme ve İstanbul Trafiği: Hayatları Kurtarmak Mümkün
A
Ahmet Berk Özerk·
İstanbul gibi yoğun trafiğe sahip bir megakentte deprem riskine karşı alınması gereken önlemler, acil durum ulaşım stratejileri ve toplumsal bilinçlendirme çalışmaları üzerine kapsamlı bir rehber.

Depremler, insanlık tarihinin en yıkıcı doğa olaylarından biridir. Antik Yunan’dan modern Japonya’ya kadar, toplumlar bu felaketle başa çıkma yöntemleri geliştirmiştir. Ancak, İstanbul gibi yüksek nüfus yoğunluğu ve ciddi trafik sorunlarıyla mücadele eden bir şehirde, deprem riskine karşı hazırlıklı olmak, bilinçli bir yaklaşım ve doğru adımları gerektirir. Bu yazıda, deprem anı ve sonrasında hayati öneme sahip önerileri, ulaşım stratejilerini ve toplumsal farkındalık çalışmalarını ele alıyoruz.


1. Evde Deprem Anında Alınacak Tedbirler

Eşyaların Yerleşimi: Ne Yapmamalıyız?

  • Dolapları duvara sabitleyin.
  • Üst kısmı ağır eşya ya da giysilerle dolu dolapları hafifletin.
  • Yatakları, cam veya devrilebilir eşyaların uzağında konumlandırın.

Tavan ve Zemin Güvenliği

  • Yapıların kolon ve kiriş sistemlerinin güncel deprem yönetmeliklerine uygun olması şarttır.
  • Halı gibi yumuşak zemin kaplamaları, düşen nesnelerin yarattığı yaralanma riskini azaltabilir; ancak yapısal güvenlik her zaman öncelikli olmalıdır.

2. Deprem Anında Ulaşım: Asansör ve Merdiven Kullanımı

  • Asansör kullanımı kesinlikle önerilmez. Elektrik kesintisi nedeniyle asansörde mahsur kalma riski vardır.
  • Merdivenler en güvenli seçenektir. Acil durum çıkışları ve yangın merdivenleri, hızlı tahliye için tasarlanmıştır.

3. Trafik ve Acil Durum Müdahalesi

İstanbul’da yoğun saatlerde (17:00‑21:00) acil durum ekiplerinin hareket kabiliyeti sınırlı olabilir.

  • Ambulans, itfaiye ve kurtarma ekipleri şehir içinde etkili bir şekilde hareket edemeyebilir.
  • Toplu taşıma sistemlerinin aktif hâle getirilmesi, bu sorunu hafifletebilir ve kurtarma ekiplerinin ulaşımını kolaylaştırır.

4. Toplu Taşıma Sistemleri ve Deprem

  • İstanbul metroları, depreme dayanıklı altyapısı sayesinde kritik tahliye rotaları sunar.
  • Deprem sonrası haberleşme ve gıda yardım merkezleri olarak kullanılabilir.
  • Bireysel araç kullanımının azaltılması, toplu taşıma kullanımının artırılması, deprem sonrası şehir içi hareket kabiliyetini artırır.

5. Parklar ve Toplanma Alanları

  • Parklar ve açık alanlar, deprem sonrası toplanma ve barınma noktaları olarak büyük önem taşır.
  • Alışveriş merkezlerine dönüştürülen bazı yeşil alanlar, toplanma alanlarının yetersiz kalmasına yol açmaktadır.
  • Yerel yönetimlerin bu alanları koruması ve yeni toplanma noktaları oluşturması kritik bir ihtiyaçtır.

6. Deprem Bilinci ve Eğitim

  • Doğru eğitim, panik yapmadan hareket etmeyi ve en güvenli noktalara yönelmeyi sağlar.
  • Bilgi, doğru korkuyu yaratır; bu korku sizi tehlikelerden korur.

7. Bilgiye Erişim ve Doğruluk Kontrolü

  • Resmi kaynaklardan bilgi alın.
  • Sosyal medyada paylaşılan bilgilerin doğruluğunu teyit edin.
  • Gerekirse uzmanlara danışın. Yanlış bilgi yayılması, panik ve hatalı kararlar doğurabilir.

Bu rehber, depreme hazırlık konusunda farkındalık yaratmayı ve İstanbul gibi bir megakentte alınması gereken adımları vurgulamayı amaçlamaktadır. Her birey, kendi güvenliğini sağlamak için sorumluluk alabilir; daha bilinçli bir toplum, afetleri daha az kayıpla atlatır.

Mimarlık Özerk midir?
Mimarlık Özerk midir?
A
Ahmet Berk Özerk·
Mimarlıkta özerklik kavramını araştıran bu deneme, sanat, kapitalizm ve yaratıcı süreç arasındaki ilişkiye dalarak, mimarlığın gerçekten bağımsız bir disiplin olup olamayacağını sorguluyor.

Bölüm 1: Sanat Yoluyla Özerklik

Ortaçağ Avrupa'sında kabul görmüş yedi özgür sanat vardı: gramer, diyalektik, retorik, aritmetik, müzik, geometri ve astronomi. Resim ve mimarlık mekanik sanatlar olarak sayılırdı çünkü onlardan beklenen görev gördüklerini kopyalamaktı.[^1] Rönesans döneminde, burjuvazi yükselirken kapitalist pazar genişledi. Eş zamanlı olarak, sanatçılar hizmet verecekleri müşteriler bulmak için yarışmaya başladılar. Şaşırtıcı bir şekilde, yeni bir edebiyat türü ortaya çıktı: biyografi. Rönesans'ın en bilinen biyografisi Giorgio Vasari'nin "En Mükemmel Ressamların, Heykeltıraşların ve Mimarların Hayatları" (1550) adlı eseriydi. Kitaptan sonra yaratıcı işçilerin statüsü yükseldi ve mimarlık ile resim özgür sanatlar olarak sayılmaya başlandı.

Michel Foucault, Rönesans'tan modern döneme kadar olan süreyi klasik epistemenin egemen olduğu dönem olarak tanımlar.[^2] Bu dönemde sanatın konusu mutlak monarşinin yansımasıydı. Rönesans'ta, bir resmin pencereden bakıyormuş gibi gerçek bir manzara hissi vermesi gerektiği yönünde ortak bir fikir vardı. Bu fikir modern epistemeye kadar devam etti. Klasik epistemeyi örneklemek için Foucault, Diego Velázquez'in Las Meninas (1656) (Fig 1) tablosuna odaklanır. Tabloda, izleyici sadece kral ve kraliçenin perspektifini görür. Bu tablonun özelliği, odanın sonundaki boyalı aynada kral ve kraliçenin yansımasını da görebilmemizdir, bu da tezi sağlamlaştırır.

Diego Velázquez - Las Meninas (1656)

Nicolas Poussin'in Arkadyalı Çobanlar (1638 versiyonu) (Fig 2) tablosu da aynı konuyu sunar. Tabloda, bir çoban, tablonun sponsoru ve gelecekteki papa olan Kardinal Rospigliosi'ye atıfta bulunan "R" harfini işaret eder. Özetle, bu sanat eserlerinde, tablonun konuları (kavram) aynı zamanda hedeflenen izleyicilerdi. Bu nedenle, bir sanat eseri etrafındaki karakterleri üçe ayırabiliriz: sanatçı, konu veya hedef kitle ve alterite (hedef olmayanlar).

Nicolas Poussin - The Arcadian Shepherds (version 1638)

Sigmund Freud 1896'da "psikanaliz" terimini ortaya attığında, modern episteme başladı. Psikanalitik teoriye göre, yaratıcı eserde konunun kendisi mevcut değildi; sadece yaratıcının konuyu nasıl gördüğünün bir yansıması vardı. Leonardo da Vinci üzerine yazdığı denemesinde Freud, da Vinci'yi Azize Anna, Meryem ve Çocuk İsa (yaklaşık 1499–1500) (Fig 3) tablosu üzerinden analiz eder. On dokuzuncu yüzyılın sonlarında, burjuvazinin sanattaki hegemonyası zirveye ulaştı; sanat sık sık el değiştiren bir meta haline geldi. Böylece, sanatçının kendisi konu ve marka oldu. Geri kalan insanlar ise sanatı anlamaya çalışan alterite oldular.

Leonardo Da Vinci - St.Anne and two others (1499)

Dorian Gray'in Portresi'nin önsözünde Oscar Wilde, "Tüm sanat oldukça işe yaramazdır" der.[^4] Bu ifadeyle Wilde, sanatın sadece sanat için olduğunu, başka bir şey olmadığını ima eder. On dokuzuncu yüzyılın başlarında, bu, kapitalist müdahaleden kaçınmak için "sanat sanat içindir" diye bağıran bir hareketin parçasıydı - sanatın özerkliğini kurmaya çalışan bir hareket. Ancak Marksist yazarlar bu düşünceyi kabul etmediler. Sanatın özerk olamayacağını; ideoloji tarafından şekillendirildiğini iddia ettiler. Marksistler için sanat ya ideolojileri beslemeli ya da yıkmalıdır. Marksistlerin düşünceleri şöyle çevrilebilir: sanatın konusu diğerleri olmalı ve sanat propagandif olmalıdır.

Jacques Lacan, 1949 tarihli "Ben'in Oluşturucu İşlevi Olarak Ayna Evresi" adlı denemesinde özerkliğin yanlış fikrinden bahseder.[^5] Bir öznenin zihinsel durumunun bilinçaltındaki ayna imajına bağlı olduğunu savundu. Lacan'ın senaryosunda, on sekiz aylık bir bebek, annesinin elinin desteğiyle bir aynanın önünde durur. Bebek eli göremez; bu nedenle özerk bir özne olduğunu düşünür. Lacan'a göre, özne aynı yanlış fikri yetişkinliğe de taşır. Jean-Paul Sartre, Varlık ve Hiçlik (1943) adlı eserinde bu kör noktayı "kaygı" olarak tanımlar.[^6] Bu yüzden onu görmek istemeyiz.

Bölüm 2: Özerkliğin Üretimi

Yaratıcı işçiler, yaratıcı eserler üretir. Bunu yapmak için üretim araçlarını kullanırlar. Marx'ın belirttiği gibi, bu araçlar sermaye tarafından rehin alınmıştır. Eğer yaratıcı olanın araçları yoksa, neden ve nasıl yaratır? Yaratıcı işçiler iki gruba ayrılabilir: yaşamak için yaratanlar ve yaratmak için yaşayanlar. İkisi arasındaki temel fark öncelikleridir. İlk grup, ürettikleri metayı takas ederek başka değerler toplamaya çalışırken, ikinci grup çalışmalarıyla kendilerini gerçekleştirmeye çalışır. Wilde'ın "sanat işe yaramazdır" sözünü yeniden ifade eder ve yaratıcı eserin bir değeri olmaması gerektiğini kabul edersek ve bunu özerkliğin temeli olarak kabul edersek, bir yaratıcı işçinin özerk olmak için bir işçi olmaması gerektiği ortaya çıkar. Çünkü işçi olmak, en başta özerkliğinizi satmaktır.

Guy Debord, Gösteri Toplumu (1967) adlı kitabında "gündelik hayatın sömürgeleştirilmesinden" bahseder. Bahsettiği gibi, kapitalizm medya ve reklamlar aracılığıyla öznelerin narsist ve konformist iradelerini besler. Bu nedenle, post-Fordist kapitalizmin bir öznesi olarak bir mimar da bunu içselleştirir. Kariyerinin başlarında, sadece özerk olarak, sadece kendisi olarak lüks ve ayrıcalıklı bir hayat hayal eder. Bu ona bir süre devam etme ve itaat etme motivasyonu verir. Kamunun gözü önünde sürekli parlatılan mimarlık idollerini incelediğimizde, onların gerçekten özerk, özgür iradeli karakterler olduğunu söyleyebilir miyiz? Yoksa gönüllü kuklalar mıdırlar?

Yukarıdaki teoriler, yaratıcının araçlara sahip olmadığı duruma odaklanır ve bu durumun özerk olmadığını iddia eder. Peki ya araçlara sahipse? O zaman özerk olamaz mı? Rönesans'ta, bazı burjuvalar kendilerini aynı anda sanatçı, filozof ve mimar olarak kutluyorlardı ve kendileri için harika şeyler yapıyorlardı. Kendi mimarlık eserleri özerk mimarlık olarak sayılabilir mi? Eğer öyleyse, gecekondulara da özerk mimarlık oldukları için teşekkür etmeliyiz.

Mimarlığa benzer bir yaratıcı işe bakalım. Sanat, sanatçının üretimidir. Heykel, heykeltıraşın üretimidir. Mimarlık, mimarın üretimi midir? Yoksa daha çok bir kooperatif üretimi midir? Bu, nihayetinde tasarımın üreticisine ait olan bir tasarımcının sahip olduğu bir tasarıma oldukça benzer. Matematiksel bir denklem olarak şöyle olurdu: Mimar, talep üzerine mimari tasarım üretir. Sermaye, üretim araçlarını elinde tuttuğu için mimari tasarımı güçlendirir. Mimari tasarım artı üretim araçları, sermayeye ait bir mimariye eşit olur. Mimarın tasarımı ekonomik bir değer karşılığında yaptığını göz ardı ederken, sermaye üretim araçlarını paylaşarak azalır. Sermayenin doğası gereği büyümek ister. Ve bu ancak bu ilişkinin bir meta (meta) üretmesiyle olur.

Bir meta, değerini karşılaştırmayla alır. İki şeyi karşılaştırmak için, her ikisinin de aynı temellere sahip olması gerekir. Özerklik özgürleşmeyi gerektirdiğinden ve özgürleşme özgünlüğü getirdiğinden, özerk ürünlere değer biçmek zordur. Bu nedenle, sermaye tarafından dirençle karşılanırlar. Yukarıdaki ilişki denklemine göre, sermaye bir yatırım için özerk bir mimar istemez.

Mimarlık o zaman nedir ve pratik olarak tanımlanmak için neye ihtiyacı vardır? Bir form tasarımı olmalıdır. Planda belirtildiği gibi gerçekleştirilmeli ve bir özne veya alterite olabilecek canlı bir kullanıcıyla etkileşime girmelidir. Ancak mimar özne olamaz. Eğer olsaydı, bu profesyonel bir mimarın işi olmazdı. Bu nedenle özerk olamaz. Bu, mimari praksisin bir paradoksu haline gelir. Praksis, bir teorinin özerk olarak uygulanmasına ihtiyaç duyar. Ancak mimar özerk olamaz çünkü pratiğin kendisi kendisi tarafından yapılmaz.

Sonuç olarak, mimarlığın, yapımcılarının özerkliği sınırları içinde kaldığını söyleyebiliriz. Grafikte gösterildiği gibi, mimarlığın kendi özerkliği yoktur; sadece öznenin özerkliğine uyar ve onu kendi özerkliği gibi hisseder. Yani mimarlık kapitalizmde özerk değildir.

Özne Diyagramı

Sistemler Yoluyla Özerklik

Kapitalizmde kimin özerkliği vardır? Adından da anlaşılacağı gibi, sermaye özerklikle ayrıcalıklandırılmıştır. Dolayısıyla "işçi"nin aynı zamanda özerkliği olmayan kişi anlamına geldiğini söylemek doğru olur. Bu fikir, herkesin bir işçi olduğu ve kimsenin kendi özerkliğine sahip olmadığı, ortak iyinin bireyselliği bastırdığı komünizmle de örtüşür. Marksistlerin dediği gibi, hiç özerklik yoktur. Bu düzen sistemlerinden ayrı olarak, anarşi herkesin kendi özerkliğine sahip olması gerektiğini öne sürer. Ancak o zaman kooperatif üretim tehlikeye girer.

Yani, eğer mimarlık özerk olmak istiyorsa, "mimarizm" içinde var olmalı veya orta sınıf/beyaz yaka otoritesi, bir profesyonellik tiranlığı veya bir teknokrasi altında yaşamalıdır. Özerk mimarlık hayal ettiğimizde, şöyle bir resim var: eğitimli profesyonellerin işlerinde özerk olduğu bir sistem. Yani, mimarlık için, sakinlerin özerkliği olmamalı veya yaşam alanlarında etkili olmamalıdır. Mimarlar bilir ve yaparlar. Mülk sahipleri bile etkili olmamalıdır. Sonuçta, mülkiyet nedir ki?

Bu bir profesyoneller diktatörlüğü gibi mi görünüyor? Sistem profesyonellerin mesleklerini özerk olarak yapmalarına izin verse bile ve diyelim ki "ben" olma veya daha özerk olma rekabeti yok, o zaman mimarlar neden tasarım yapacaklar? Tanıtım, deney, kamu yararı veya otoritelerinin inançları için. Belki de önce praksis için bir yemin olmalı?

Ek sorular:

  1. Kağıt mimarlığı, mimarlığın bir praksisi midir?
  2. Teori, mimari praksisi uygulamak için yeterli midir?
  3. Mimari praksisin gerekli koşulları nelerdir?
  4. Bir mimarın praksisi nedir?

Makale odaklı cevaplar:

  1. Kağıt mimarlığı, teoriye bir eklentidir, bir praksis değildir.
  2. Bir teori, praksisi uygulamak için yeterli değildir.
  3. Mimari praksis, içinde canlı kullanıcıların bulunduğu, özerk olarak tasarlanmış ve uygulanmış bir ortamı içerir.
  4. Mimari praksis, kişinin kendi ortak iyi teorisine olan inancını özerklikle uygulamasıdır.

Peki, mimarlık özerk midir? Hayır, değildir. Aynı anlamda değil. İrrasyoneldir.


Referanslar

[^1]: Aquinas, Thomas. (1969). Summa Theologiae. [^2]: Foucault, Michel. (1970). The Order of Things: An Archaeology of the Human Sciences. Pantheon Books. [^3]: Freud, Sigmund. (1910). Five Lectures on Psycho-Analysis, Leonardo da Vinci and Other Works. The Hogarth Press (1957). [^4]: Wilde, Oscar. (1890). The Picture of Dorian Gray. [^5]: Lacan, Jacques. (1949). "The Mirror Stage as Formative of the I Function." [^6]: Sartre, Jean-Paul. (1943). Being and Nothingness.

Mimarlık Özerk midir? galeri resmi 1
Mimarlık Özerk midir? galeri resmi 2
Mimarlık Özerk midir? galeri resmi 3